A | ||||||
Aba | 1-Kaba kumaş, keçe üstlük. 2-Abla, anne. | |||||
Abidik gubidik | Saçma sapan, manasız. | |||||
Abrur | Nisan ayı. | |||||
Acans | Haberler, ajans (Radyo, TV). | |||||
Acer | Yeni eşya, kıyafet. | |||||
Acuza | Geçimsiz, huysuz | |||||
Açacak | Kalemtraş. | |||||
Adi erik | Kalitesi yüksek olmayan kayısı çeşidi. | |||||
Ağızlık | 1-Su kanalı girişi. 2-Ucuna sigara takılan, içi delik çubuk. | |||||
Ağızlık saçağı | Küçük su kanallarını tıkamakta kullanılan bez. | |||||
Ağzına laf vermek | Söylenmemesi gereken şeyi aklına bırakmak. | |||||
Ağzına_yak(h)lasın | 1-Konuşma sırasında konu olan şeyin "Olabildiğince sana yakın olsun ama seni ayıplıyorum," anlamında yerme sözü. 2-"Ağzına pislesin" anlamında küfür. | |||||
Ağzını ayırmak | Oyalanmak, işe kendini vermemek, aylak dolaşmak. | |||||
Ahbun | Hayvan gübresi. | |||||
Ahretin_mamir_olsun | "Mekanın cennet olsun" anlamında söz dizisi. | |||||
Ahşer mahşer | Kalabalık, karmaşık. | |||||
Akkala | 1-Üst makama çıkmak, oturmak. (Haketmediği düşünülen kimseye yergi amacıyla söylenir) 2.Yüksek yer. | |||||
Alacak | Ağaçtan elma toplamak için kullanılan araç. | |||||
Alaf | Alev. | |||||
Alapçuk | Çok basit malzemelerle yapılmış kulübe, çoban barakası. | |||||
Altbaş | Odanın, tarlanın veya bahçenin girişe yakın kısmı | |||||
Amanat | 1-Emanet. 2-Eğreti, yıkılacak halde. | |||||
Aplak | Geniş ve yuvarlakça yüz. | |||||
Aralık | Evin giriş bölümü, antre. | |||||
Arasa | 1-Tahıl ve meyve gibi ürünlerin satıldığı yer. 2-Çok gezen kimse. | |||||
Araverti | Hoppa, sürtük, çok gezen tozan kadın. | |||||
Araya gitmek/vermek | Ziyan olmak/etmek. | |||||
Arbalanmak | Dengesi bozulmak, düşecek gibi olmak. | |||||
Arbe | Çarşamba. | |||||
Arınmak | 1-Göz ününden kaybolup gitmek, defolmak (Beddua sözü). 2-Temizlenmek. | |||||
Arıstak | Ahşap tavan. | |||||
Artuk | Artık, geriye kalan, fazlalık. | |||||
Aşgana | Aşhane. | |||||
Avara | 1-Oyalamak. 2-İşsiz boş, avare. | |||||
Avcar | Yemeğin içindeki doğranmış veya taneli (bakliyat) malzeme. | |||||
Avrat_abba | 1-Çok bilmiş, aynı zamanda becerikli kimse. 2-Kadınlara özgü işlerde başarılı olan erkek. 3-Büyümüşte küçülmüş çocuk. | |||||
Avur zavur | Gereksiz, ıvır zıvır konuşma. | |||||
Avuz | İneğin yavru doğurduktan sonra sağılan ilk sütü. | |||||
Ayakyolu | Tuvalet, hela. | |||||
Aymaklamak | Bulaştırarak avuçlamak. | |||||
Ayran özemek | Ayran yapmak. | |||||
Ayruk(h)su | Tuhaf tabiatlı, topluluğa aykırı. | |||||
Azetlemek | Ağırlamak, hürmet ve ikramda bulunmak. | |||||
Azıtmak | 1-Başıboş bırakmak (Kedi, köpek) 2-Azmak. | |||||
Azulu | Azgın, öfkeli, azılı. | |||||
B | ||||||
Badsız | Düşüncesiz, anlayışsız. | |||||
Bağlıkçı | Yaygaracı, çok bağırıp çağıran kimse. | |||||
Bağrıkmak | 1-İçi sıkılmak. 2-İçeride kapalı kalmaktan doğan aşırı sıkıntı. | |||||
Bakınç | Bakılmaya muhtaç kimse. | |||||
Barata | Eskimiş, atık, hurda veya hurdaya çıkmak üzere olan eşya. | |||||
Bark(h)aç | Bakraç. | |||||
Bark(h)adar | Mutlu, şen, berhudar. | |||||
Başlı-kıçlı | Yan yana yatan birinin yatağa ters uzanması. | |||||
Başşaklamak | Hasattan sonra geride hiç ürün bırakmamak üzere tamamını derlemek, toplamak. | |||||
Batal | İşe yaramaz, berbat, sakat. | |||||
Batman | Sekiz kiloluk eski bir ağırlık ölçüsü. | |||||
Bayak | Biraz önce, demin. | |||||
Baytar | Veteriner. | |||||
Bazlama | Oklava ile açılıp sac üzerinde pişirilen, yufkadan daha kalın ama yufkadan daha küçük ekmek | |||||
Becayiş | Değiş-tokuş, birini verip diğerini alma. | |||||
Beçço | Sevimli kedi | |||||
Bel | 1-Toprağı kazmaya yarayan, ayakla toprağa bastırılarak kullanılan, ucu sivri kürek. 2-Meni, er suyu. | |||||
Belek | Çocuk bezi, kundak. | |||||
Belemek | 1-İtina göstermek. 2-Kundak tapmak. 3-Bulaştırma, bulama. | |||||
Beli gelmek | Cenabet olmak, boşalmak. | |||||
Bellemek | 1-Toprağı bel aracı ile kazmak. 2-Öğrenmek. 3-Sanmak | |||||
Bellik | İşaret, hatırlanması amacıyla belirlenen şey, iz. | |||||
Berklik | Kabız. | |||||
Beşermek | Başarmak. | |||||
Beştaş | Beş taş ile oynanan çocuk oyunu. | |||||
Bevü | Kedi. | |||||
Bıçkı | Küçük testere. | |||||
Bıldır | Geçen yıl. | |||||
Bider | Tohum. | |||||
Bi_sokum | Bir lokma, bir parça. | |||||
Bi_yol | Bir kez. | |||||
Bibi | Hala. | |||||
Bicik | Buzağı | |||||
Bilecan | Bilgili, alim. | |||||
Birti/birerti | Biraz, az. | |||||
Bişi | Yağda kızartılmış tava çöreği. | |||||
Bizez | Gaz lambasının camı. | |||||
Bocu | Sevimli köpek. | |||||
Boğazlı | İştahlı. | |||||
Boğnamak | Parça parça kesmek, dilimlemek. | |||||
Bohçacı | Bohçası ile satış yapan kadın. | |||||
Bok | Üst üste dizilmiş küçük taşların yıkılmasının amaçlandığı bir çocuk oyunu. | |||||
Bolalmak | Bollaşmak, artmak. | |||||
Boranı | Pestikan ve kabak ile pişirilen bir yemek. | |||||
Boyu devrilesice | Beddua sözü. | |||||
Bozmancalık | Bozgunculuk yapmak, arayı bozmak, sözünden caymak, caydırmak. | |||||
Bönsütmek | Yersiz ısrar veya gereksiz davranışlarla hevesi kaçırmak. | |||||
Bözürlemek | Bozulmak, düşünceli, sessiz ve moralsiz bir ruh haline bürünmek. | |||||
C | ||||||
Ca_ra | Sigara | |||||
Canı karar almak/almamak | Gönül rahatlığıyla, içe sinerek karar vermek ya da vermemek. | |||||
Cankeş | Telaşlı. | |||||
Carcur | Şarjör. | |||||
Carı | Eli çabuk, becerikli. | |||||
Carıcabbar | Eline çabuk, becerikli, elinden iş gelen kimse. | |||||
Cartayı çekmek | Ölmek, mefta olmak. | |||||
Cavramak | Anlamak, kavramak. | |||||
Cayırtı vermek | 1-Vazgeçmeye meyil etmek, vazgeçmeye çalışmak, sözünde durmamak. 2-Telaşla bağırıp, çağırmak. | |||||
Cazu | Cazgır, geçimsiz kadın. | |||||
Celep | 1-Aşısız büyümüş ağaç. 2-Hayvan tüccarı. | |||||
Cenger çalmak | Metal yüzeylerin oksitlenme belirtileri göstermesi. | |||||
Cengerlemek | Metal yüzeylerde oluşan oksitlenme. | |||||
Cerek | Uzun, ince ve düzgün, bilek kalınlığında sırık. | |||||
Ceyran | Elektrik, cereyan. | |||||
Cıbbış | Kel kafa. | |||||
Cıccıs | Deri veya bez parçalarından yapılan topla oynanan oyun. | |||||
Cıdır | 1-Huzursuz, rahatsız, olaylardan çabuk etkilenip huylanan. 2-Titiz, detaycı. 3-Kırılgan alıngan. | |||||
Cıdırlanmak | 1-Huzursuzlanmaya başlamak, bozulmak. 2-Bir işin, olayın veya nesnenin aksama, çatlama, zedelenme belirtileri göstermesi, bozulmaya başlaması. | |||||
Cıfıt | Hızlı, eli çabuk. | |||||
Cılga | Dar, taşlı yol, patika. | |||||
Cılk | 1-Cıvık, sulu. 2-Laçka, 3-Ezik. | |||||
Cıncık | 1-Cam parçası. 2-Cam gibi kaygan, parlak yüzey. | |||||
Cırcır | 1-Böceğin ötüşü sırasında çıkardığı ses. 2-İnce ve tiz sesle sürekli konuşmak. 3-İshal olmak. 4-Az akan su. 5-Fermuar. | |||||
Cırık | İncelmiş, yırtılacak derecede yıpranmış kumaş. | |||||
Cırım cırım etmek | 1-Parçalamak. 2-Canını çok sıkmak, canından bezdirmek. | |||||
Cırmak | Bez veya kumaş parçasını el ile yırtmak. | |||||
Cibar | Yakı. | |||||
Cibelmek | Şımarmak. | |||||
Cibelük | Şımarmış. | |||||
Cibilliyet | Soy, karakter. | |||||
Cici | Böcek. | |||||
Cicik | Meme. | |||||
Cimcik | 1-Çimdik. 2-İki parmak ucuyla alınan miktar, tutam. | |||||
Cin düdüğü | Söğüt ağacının ince dallarından yapılan, tiz bir ses çıkaran düdük. | |||||
Cingan | Çingene. | |||||
Cinibis | Kurnaz. | |||||
Cinni siyah | Simsiyah, kapkaranlık. | |||||
Cip | Aşırı, fazla. | |||||
Cobuduk | Sevimli ve haşarı çocuk. | |||||
Cor cor | Cıvık, sulu. | |||||
Corlaşmak | Toplanıp sohbet etmek, konuşmak. | |||||
Coruk | Gelişmemiş, büyümemiş. | |||||
Cöcü | Küçük abdest, idrar. (Çocuklar için kullanılır) | |||||
Culbat | Bezelye. | |||||
Culfacı | Dokumacı. | |||||
Culuk | Hindi. | |||||
Culuk cücüğü | Kolay kanan, saf, cahil. | |||||
Cünubet | 1-Cenabet. 2-Uğursuz. | |||||
Ç | ||||||
Çağa | Oğlan çocuğu. | |||||
Çağaldak | 1-Çakıl. 2-Büyük ve küçükbaş hayvanların derisine yapışan dışkı topakları. | |||||
Çalba | Çalı gibi karışmış saç. | |||||
Çalgı | Diğer süpürgelere nazaran daha kalın ve sert çalı saplarından yapılan, süpürülmesi zor alanların kabasını almak için kullanılan süpürge. | |||||
Çalınmak | Kendini harab edercesine çabalamak. | |||||
Çalkalama | Ayran. | |||||
Çalkamak | 1-Çalkalamak 2-Bulaşık, çamaşır yıkamak. | |||||
Çalkap | Alelacele, bir anda. | |||||
Çalkap etmek | Kapıp kaçmak. | |||||
Çalkap görmek | Bir an, dikkat etmeden görmek. | |||||
Çalma | Yeşil fasulyenin ince ince dilimlenmesi | |||||
Çalmak | 1-Yoğurt yapılırkan sütü mayalamak. 2-Katmak, karıştırmak. 3-Birşeyi eline, üzerine ya da bir yüzeye sürmek, bulaştırmak. 4-Vurmak, dövmek. 5-Benzemek, birisini andırmak. | |||||
Çarhuta | Çarpılmış, kötürüm olmuş. | |||||
Çarpı | Beyaz badana toprağı. | |||||
Çarpı ekmeği | Tandır yüzeyine çarpılarak yapıştırılan ve pişirilen ince ekmek. | |||||
Çarpı yapmak | Badana yapmak. | |||||
Çarpınıp durmak | Kendini helak edercesine çabalamak. | |||||
Çarpınmak | Didinmek, çabalamak. | |||||
Çatal iskemle/iskembe | X şeklinde tabure. | |||||
Çaynik | Çaydanlık. | |||||
Çaysamak | Çay içme isteği duymak. | |||||
Çele | Çalma fasulyeden yapılan yemek. | |||||
Çemrek | Çevik, becerikli. | |||||
Çendeleşmek | Çekişmek, münakaşa etmek, ağız dalaşı yapmak. | |||||
Çene | Köşe (Yer). | |||||
Çenek | Cevizin ikiye ayrılan kısımlarından herbiri. | |||||
Çenesek | Geveze. | |||||
Çenlemek | 1-Rahatsız edici havlama. 2-Karşıdakine saygısızca karşılık vermek. | |||||
Çerçi | Dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyaları satan kimse. | |||||
Çerlemek | Feci şekilde can vermek. | |||||
Çeynak | Kedi, köpek ve yırtıcı kuş gibi hayvanların sivri tırnakları. | |||||
Çığırmak | 1-Çağırmak, seslenmek. 2-Çığlık atmak. | |||||
Çılbak | Çıplak. | |||||
Çılbanmak | Soyunmak, çıplak kalmak. | |||||
Çıngı | Sıçrayan ateş parçaları. | |||||
Çırçıra çekmek | Sıkboğaz etmek. | |||||
Çıtımak/Çitimek | Çorap ve kıyafet türü şeylerdeki yırtıkları örerek onarmak. | |||||
Çiğ süzme | Dutun sıkılarak süzülen suyunun kaynatılması yöntemiyle elde edilen birinci kalite pekmez. | |||||
Çillenmek | 1-Patates ya da tohumların çimlenmesi. 2-Ağlamaklı olmak. | |||||
Çimdik | Baş parmak ile işaret parmağının yutabildiği miktar. | |||||
Çimmek | Yıkanmak. | |||||
Çinni | Omuz ve sırt bölgesi. | |||||
Çinnine çıkmak | 1-Haddini bilmemek, şımarmak. 2-Omuz ya da sırtına çıkmak. 3-Vücutta omuz ya da sırt bölgesi. | |||||
Çir | Çekirdeği ile kurutulmuş kayısı, erik. | |||||
Çirli kabak | Kabak ve erik kurusu ile pişirilen yemek. | |||||
Çirtermek | Bir yere oturmak. | |||||
Çirtik | Parmak şıklatma. | |||||
Çirtikli | Kenarı tırtıklı tabak, kap. | |||||
Çitilemek | Çamaşırı elde ovuşturarak yıkamak. | |||||
Çomça | Kepçe. | |||||
Çorlu | Nezle, grip gibi hastalıkla ağzı burnu karışmış. | |||||
Çödü | Tıknaz ve sevimli | |||||
Çödürmek | İşemek. | |||||
Çödürük | İdrar. | |||||
Çörek | Genellikle ıspanak iç harcıyla küçük bazlamaların kapatılması suretiyle hazırlanıp sac üzerinde pişirilen yiyecek. | |||||
D | ||||||
Dadamuk | İnsanı birşeye dadandıracak kadar ama azıcık tattırma ya da gösterme. | |||||
Dadanmak | Musallat olmak, müptela olmak. | |||||
Dahra | Geniş ağızlı satır. | |||||
Dalak | İri bal dilimi. | |||||
Dalamak | 1-Birisine kızmak, öfkesini ondan çıkarmak. 2-Vücutta acı, kaşınma veya kızarma hissi veren etkilere maruz (Böcek ısırması, dikenli veya zehirli otla temas etmek) | |||||
Dalanmak | Başını belaya sokacak hareketlerde bulunmak. | |||||
Dalcınmak | 1-Ummak. 2-Birşeyin başında dolanıp durmak. | |||||
Danlamak | Karşıdakini rahatsız edecek şekilde konuşmak, ses çıkarmak. | |||||
Dar-tıkız | Dar, sıkıcı, kısıtlı. | |||||
Dayak | Destek aracı, dayanak. | |||||
Dayangal | Dayanıklı, sağlam. | |||||
Dazlamak | Zor beğenmek, çok incelemek. | |||||
Debertmek | Kabartmek, yerinden oynatmak. | |||||
Değirmi | Yuvarlak, yuvarlak şekilli. | |||||
Dek durmak | 1-Yaramazlık yapmamak, uslu durmak. 2-Sabırlı, sabit kalmak. | |||||
Deleme | 1-Topaç. 2-Peynirin mayalandıktan sonra süzülmeden önceki yoğurt kıvamındaki hali | |||||
Dene | Tane. | |||||
Denelemek | Tanelemek (Mısır, nar). | |||||
Depük | Tekme. | |||||
Derecek | Ağaçtan elma, armut toplamaya yarayan araç. | |||||
Desti geçmek | Sözü dinlenmek, nazı geçmek. | |||||
Deşelemek | 1-Toprağı eşelemek (Yüzeyden). 2-Bir konunun üzerine gitmek. | |||||
Deşti | 1-Harabe yer. 2-Çekirdekten yetişmiş fidan. | |||||
Devri dönmek | Gözü bir şey görmemek, çok öfkelenmek. | |||||
Devrüsü | Ertesi zaman (Gün, Ay, Yıl). | |||||
Dırlamak | Boşboğazlık etmek, rahatsızlık verecek şekilde konuşmak. | |||||
Dışa çıkmak | Apdest bozmak, tuvalete gitmek. | |||||
Dışlığı gelmemek | Rahatsız olmak, huzursuzlanmak. | |||||
Dışlık | Rahat, huzur, ferahlık. | |||||
Dışlıksız | Rahatsız, huzur vermeyen, geçimsiz, insanı bunaltan kimse. | |||||
Dızdirik | Ehven. | |||||
Dibek | Taştan oyulmuş havan. | |||||
Dibizot | Depozito. | |||||
Diğrek | Dirençli, sağlam, canlı. | |||||
Dilbaz | Dilli, konuşkan | |||||
Dilli | Konuşkan. | |||||
Dinaz | Arkadan konuşmak, çekiştirmek, kötülemek. | |||||
Dinelmek | Ayakta durmak. | |||||
Dirlik | Geçim, uyum, anlaşma. | |||||
Dirliksiz | Geçimsiz, anlaşması güç. | |||||
Ditmek | 1-Kümes hayvanlarını tüyünü yolmak. 2-Yünü kabartmak, didiklemek | |||||
Dizlik | Kadınların giydiği basmadan şalvar. | |||||
Dolak | Dize kadar sarılan yün sargı, Çarığın üzerine dolanan dokuma | |||||
Dola_taşa | Coşkulu, bereketli. | |||||
Dombala | Yuvarlak hatlı tencere. | |||||
Dombalak | Takla atmak. | |||||
Doz doz | Soğuk, asık suratlı, sevimsiz. | |||||
Döğgel | Dayanıklı, sağlam. | |||||
Döklüntü | 1-Dökülmüş eşya. 2-Döküntü, değersiz şey. | |||||
Döl | Çocuk. | |||||
Dulda | Korunaklı, güvenli yer. | |||||
Duldalamak | 1-Korunması gereken şeyi emniyetli ve korunaklı duruma getirecek tedbirleri almak. 2-Güneşten, rüzgardan korunmak. 3-Açıkta kalmamak, gizlenmeye çalışmak. | |||||
Durbak | Durgun, hareketsiz, cansız | |||||
Düğüm çalmak | Düğüm atmak. | |||||
Düğürcü | En ince boydan biraz daha büyük bulgur. | |||||
Dülger | Ağaç işleri yapan, marangoz. | |||||
Dürzü | Aklı kötüye çalışan, kötü karakterli. | |||||
E | ||||||
Ebemkarı | 1-Çok bilmiş. 2- Kadın işlerinden anlayan hamarat erkek. | |||||
Eccük | Azıcık. | |||||
Ecigici | Hava atmakta, nispet yapmakta kullanılan bir söz. | |||||
Ecük | Az, azıcık. | |||||
Eğdi | Kesere benzer, toprağı yumuşatmak amacıyla kullanılan küçük araç. | |||||
Eh | Kaka (Çocuklar için kullanılır). | |||||
Ehven | Ucuz, kalitesiz. | |||||
Eke | Çok bilmiş, kurnaz. | |||||
Ekir | Eriyen tereyağın geride bıraktığı tortu. | |||||
Ekseriye | Nadiren. | |||||
El bark(h)acı | Elde taşıması kolay küçük bakraç. | |||||
Ele bakınç | Başkasının maddi yardımına muhtaç, ele bakan. | |||||
Eli_avara | Eli ağır iş yapan. | |||||
Ellehem | Galiba. | |||||
Enük | 1-Kedi, köpek yavrusu. 2-Çocuk. | |||||
Enüstü | Biçki-dikiş kursları. (Enstitü) | |||||
Erbet | Kaba saba, çirkin. | |||||
Esbap/Esbab | Giyisi, kıyafet. | |||||
Esik | Az, sığ. | |||||
Essah | Sahi, gerçek | |||||
Eşbahlanmak | Aşırı davranmak. | |||||
Eşgere | Açık, besbelli, aşikar. | |||||
Eşkili köfte | Bilye büyüklüğünde hazırlanan bulgur toplarına çeşitli bakliyat, et ve sumak ekşisi ilavesiyle pişirilen yöresel yemek. | |||||
Eşşek | Ağaçtan, dört ayaklı, kabaca yapılmış çalışma platformu. (Odun keserken, biçimlendirirken.) | |||||
Eşşik | Eşik. | |||||
Et kütüğü | Üzerinde etin parçalandığı ya da kıyma haline getirildiği kütük. | |||||
Evermek | Evlendirmek. | |||||
Evlek | Tarlanın bölümlerinden her biri. | |||||
Evlik | Kiler. | |||||
Evsinmek | Ev gibi benimsemek, alışmak. | |||||
Eymi | Emi, rica sözü. | |||||
Eznük | Ezik, ezilmiş meyve veya sebze. | |||||
F | ||||||
Faşe | 1-Arsız, şirret, döğüşken kadın. 2-Fahişe. | |||||
Fehim | Anlayış, akıl. | |||||
Ferik | 1-Genç, körpe kız. 2-Civcivlikten çıkmış genç kümes hayvanı. | |||||
Ferikmek | Halsizleşmek, içi geçmek, kendinden geçer gibi olmak. | |||||
Fesata vermek | Çok fena kokutmak. | |||||
Fırdolayı | Çepeçevre | |||||
Fışkı | At ve eşek gübresi. | |||||
Filakka | El büyüklüğünde yassı taşlarla, yuvarlak bir taşın sektirilmesiye oynanan bir çocuk oyunu. | |||||
Filik | Civcilikten yeni çıkmış genç kümes hayvanı | |||||
Firenk | Asma kilit. | |||||
Fos | 1-İçi boş. 2-Birşeyin umulduğu gibi çıkmaması. | |||||
G | ||||||
Gabga/Kabga | 1-Yonga, talaş. 2-Ağaç kabuğu. | |||||
Gadasını almak | Kaza ve belayı üstlenmek. | |||||
Gah/Kak | Elma kurusu. | |||||
Gartlambuz | Çocukları korkutmakta kullanılan bir söz. | |||||
Gavat | Düzenbaz, güvenilmez, muhabbet tellalı. | |||||
Gay etmek | Kusmak. | |||||
Gayda | Kaide. | |||||
Geçe | Taraf. (Yer) | |||||
Gedik | 1-Bir yüzey üzerindeki çatlak, aralık, boşluk. 2-Yıkık duvar. | |||||
Gejgere | İki tarafından tutularak malzeme taşımasında kullanılan araç. | |||||
Gelberi | Mangaldan, ocaktan ateş almaya yarayan araç. | |||||
Gelengu | Gelincik (hayvan). | |||||
Gencelmek | Gençleşmek. | |||||
Gendime | Kabuğundan soyulmuş aşurelik ya da yemeklik buğday. | |||||
Gerneşmek | Gerinmek. | |||||
Gever | Küçük su kanalı. | |||||
Gıgı | Keçi dışkısı. | |||||
Gımıl gımıl | 1-Sürekli kımıltı halinde iş yapmak. 2-Yavaş yavaş. | |||||
Gınnap | Sağlam ip. | |||||
Gıpçar | Yengeç | |||||
Gırgır | 1-Döner fırçalı mekanik süpürge. 2-Şaka, eğlence. | |||||
Gırgır geçmek | Dalga geçmek. | |||||
Gıtmır | Cimri. | |||||
Gıtmır etmek | 1-Maddi anlamda cimri davranmak. 2-Bir şeyi veya davranışı esirgemek, vermemek, kısıtlamak. | |||||
Gidik | Keçi. | |||||
Gidişmek | Kaşınmak, kaşıntı. | |||||
Gildik | Taşla oynanan bir oyun | |||||
Gilik | Simit biçiminde, simitten büyük ekmek. | |||||
Gobat | Kaba, biçimsiz. | |||||
Gorlu katarlı | Sırasıyla, sırası üstüne, muntazam. | |||||
Göbelek | 1-Mantar. 2-Beyaz tenli, balık etli kız/kadın. | |||||
Göcek | Tavana veya duvara bir şey asmak üzere çakılmış halka. | |||||
Göğeç | Güveç. | |||||
Göğermek | 1-Yeşermek (Bitki, ağaç). 2-Vurma, çarpma sonucu vücütta morluk oluşması. | |||||
Gölek | Gölcük. | |||||
Gölermek | 1-Bayılmak, kendinden geçmek. 2-Uzanmak, yayılmak. 3-Düşüp kalmak. | |||||
Gözer | İri gözlü elek. | |||||
Gubarmak | 1-Gururlanmak. 2-Övünmek, böbürlenmek, kibirlenmek. 3-Hindinin kabarması. | |||||
Gubur | Çöp, pislik. | |||||
Guburlanmak | 1-Gururlanmak. 2-Övünmek, böbürlenmek, kibirlenmek. | |||||
Guşgana | Küçük tencere. | |||||
Gutça | Ağa namzeti. | |||||
Gutçaba | Hanım ağa namzeti. | |||||
Guz | 1-Güneş almayan, serin yer. 2-Sonbahar. | |||||
Güççük | Küçük. | |||||
Gün kurusu | Kayısının güneş altında kurutulması ile elde edilen kuru kayısı. | |||||
Günü | Kıskanmak. | |||||
Gürem gürem | Sürüsüyle, gür olarak. | |||||
H | ||||||
Haber anlatmak | Söz dinletmek, anlamak. | |||||
Hacil | Küçük düşmüş, utanmış. | |||||
Hafsinmek | Çekinmek, sakınmak. | |||||
Hahurmak | Balgam çıkarmak. | |||||
Haleylim | 1-Dağınık, düzensiz, kalabalık. 2-Halay çekmek. | |||||
Halik | Küçük taş parçalarının ve yoğun olduğu yer. | |||||
Hamiz | Perşembe. | |||||
Hanpalamak | 1-Yastık, yorgan, döşek vb. altüst etmek, kabartmak. 2-Bebekleri mıncıklayarak sevmek. | |||||
Hapenk | Kepenk. | |||||
Harabat | Harabe, virane. | |||||
Harani | Genellikle ev dışında kullanılan orta büyüklükteki kazan. | |||||
Harer | Keçi kılından dokunmuş çuval. | |||||
Harık | Su kanalı, ark. | |||||
Haselek | Pörsümüş, buruşmuş meyve. | |||||
Hasüde | Pekmez ve nişasta ile yapılan muhallebi. | |||||
Hatırgeç | Tandırın üzerine konulan demir çubuk. | |||||
Hayhaşem | Alelacele, telaş. | |||||
Haylamak | Gayrete getirmek, harekete geçirmek için iteklemek. | |||||
Haymasura | Eğilen oyuncuların üzerinden sıçranarak atlanılan bir çocuk oyunu. | |||||
Hayvaniye | Dayanıklı kış elması. | |||||
Hazm-ı taam | Yemekten sonra hazmı kolaylaştıran yiyecek, içecek. | |||||
Hecük | Bulgur yapılırkan arada kalan sağlam buğday taneleri. | |||||
Hedik | Kaynatılmış buğday yemişi. | |||||
Hekiye | Hikaye, masal. | |||||
Helbet | Elbette. | |||||
Herise | Kümes hayvanlarının eti ve gendime ile pişirilen yemek. | |||||
Herle | Un çorbası. | |||||
Hers | Öfke, kızgınlık. | |||||
Hezan | Uzun ve düzgün, yontulmuş kalın ağaç. | |||||
Hıççik | Lahana yaprağının kenarları alınmış orta damarı. | |||||
Hım hım | Çekingen, becerkli olmayan kimse. | |||||
Hımhış | 1-Tıklım tıklım, dopdolu. 2-Ezilmiş, parça parça olmuş. 3-Çok yorulmak, hali kalmamak. | |||||
Hırhız | Hırsız. | |||||
Hırtlek | Boğaz. | |||||
Hırtleklemek | Boğazlamak. | |||||
Hışır | 1-Süprüntü, işe yaramaz şey. 2-İşe yaramayan kimse. 3-Göze kaçan küçük madde. 4-Yenecek niteliği olmayan meyve, sebze. | |||||
Hızar | Büyükçe testere. | |||||
Hızarcı | Hızar ile kesip doğrayan. | |||||
Hikmetilaha | Yüce Allah. | |||||
Him | Yapı temeli. | |||||
Hindik | Sümük. | |||||
Hizanlı | Doğru, düzgün, titiz iş yapmak. | |||||
Hizmeker | Hizmetkar. | |||||
Horanta | Ev halkı. | |||||
Horata | Dedikodu. | |||||
Hoyhoy | 1-Başıboş, serseri kimse. 2-Düzensiz, dağınık iş yapan. | |||||
Hoyuk(h) | Ağır kanlı, yavaş | |||||
Hökelekli | Çalımlı, gösterişli. | |||||
Höldür höldür | Göze batacak şekilde sallanarak yürümek. | |||||
Höllük | Kundak çağındaki bebeklerin altına konulan elenmiş, ince toprak. | |||||
Hörlemek | 1-Köpeklerin havlaması. 2-Bağırtıyla saldırmak. 3-Bir şeyin aniden ve gürültüyle gerçekleşmesi. 4-Ergenliğe giren erkeğin kalınlaşan sesi. | |||||
I-İ | ||||||
Iğdıyla_dıllı | Yalnız kalmış yaşlı çiftler için kullanılan söz. | |||||
Ibrıh | İbrik. | |||||
Irgat | İşçi. | |||||
Irzı kırık | Arsız, hayasız. | |||||
Isırgı | Isırgan otu. | |||||
Işılamak | Gülümsemek. | |||||
İbicek | Bölüşmek için kur'a çekmek. | |||||
İçe oy vermek | Üzüntü duymak; pişmanlık duyarcasına üzülmek | |||||
İğ | Örgü şişi | |||||
İkrah | Nefret, iğrenti duymak. | |||||
İlahası kalmamak | Hali olmamak. | |||||
İllangaç | Salıncak. | |||||
İmicek atmak | Kur'a çekmek. | |||||
İncesu | İşemek. | |||||
İnçinim | Kırılgan, nazlı. | |||||
İngılhış | 1-Yataktan kalkamayacak kadar hasta olmak. 2-Elini, kolunu kıpırdatamayacak derecede yorulmak. | |||||
İri köfte | İçli köfte. | |||||
İsim-şehir | İsim-şehir oyunu. | |||||
İskembe | İskemle. | |||||
İslim | Kayısıları kükürtleme işlemi. | |||||
İslim evi | Kayısıları kükürtleme işleminin yapıldığı yer. | |||||
İşlik | Yakasız gömlek. | |||||
İşmar etmek | Göz ile işaret etmek. | |||||
İt dirseği | Göz kapağında çıkan arpacık. | |||||
İzan | Düzen, tertip. | |||||
K | ||||||
Kabuk | Kayısı kurusu. | |||||
Kadeyif | Kadayıf. | |||||
Kadeyif tabağı | Yuvarlak fırın tepsisi. | |||||
Kâh | Büyük nesnelerin geniş yüzeylerinin birleşme noktası, kenarı. (Masa, dolap, sedir vb.) | |||||
Kakırdak | Kuyruk yağının küçük parçalar halinde kavrulması ya da kızartılması ile elde edilen yiyecek. | |||||
Kaluç | Küçük orak. | |||||
Kamalak | Beceriksiz, acemice | |||||
Kambak | Kaba, şişkin, yuvarlak hatlı nesne. | |||||
Kanatlı | İki kanatlı kapı. | |||||
Kandırıkçı | Kandırmayı alışkanlık edinmiş, sahtekar. | |||||
Kanevre | İnce deriden ayakkabı. | |||||
Kara pekmez | Dutun sıkılarak süzülmesinden sonra kalan nektarın kaynatılması yoluyla elde edilen ikinci kalite pakmez. | |||||
Karaerik çürüğü | Koyu, mor, siyaha yakın renk. | |||||
Karamuk | Kendiliğinden biten ve genelde su kenarlarında yetişen, mercimek büyüklüğünde meyveleri olan ve yenebilen bitki. | |||||
Karartısı kalkasıca/galhasıca | Ölüp gidesice. (Beddua sözü) | |||||
Kardağını düzeltmek | Birisinin kusurunu düzeltmeye çalışmak. | |||||
Kardak | Pürüz, hata. | |||||
Kargın | 1-Akarsuya set yapılarak suyun çoğalması ya da yönlendirilmesinin sağlanması. 2-Setin yapımında kullanılan malzeme. 3-Suyun set önünde taşacak derecede birikmesi, | |||||
Kargına gitmek | Set yapılan suyun taşması, set malzemelerinin de akıntıya kapılarak gitmesi. | |||||
Karım-hısım | Akraba, tanıdık. | |||||
Kavlak | Olgunlaşmaya başlamış kayısı. | |||||
Kavurga | Kavrulmuş buğday yemişi. | |||||
Kayım | Sağlam, dayanıklı, sert. | |||||
Kaysaklanmak | Sıvı gıdaların yüzeyinde oluşan tortu/tabaka. | |||||
Kazguç | Toprağı kazmaya yarayan küçük alet | |||||
Kazguçlama | Toprağı yumuşatma, yüzeyden kazma, kazmalamak. | |||||
Kehan | Ucu çengelli küçük araç. | |||||
Keküç | Çekiç. | |||||
Kemirtlek | 1-Kemirilecek dereceye gelmiş, kurumuş yiyecek. 2-Kemik gibi sert nesne. | |||||
Kendi gelen | 1-Kendi kendine yetişen bitki, ağaç. 2-Bir hayvanın kendi kendine gelmesi sonucu sahiplenilmesi. | |||||
Kendir | Kalın ip. | |||||
Kenef | Tuvalet, hela. | |||||
Kerhanacı | Edepsiz. | |||||
Kerhat | Verimsiz, taşlı, sert toprak. | |||||
Kertinmek | Övünmek, gururlanmak. | |||||
Kertmek | Büzmek, sıkılaştırmak. | |||||
Kese | 1-Kestirme yol. 2-Küçük torba. 3-Vücudu ovalamaya yarayan bez. | |||||
Kesik kahya | Her konuda fikri olup, karışmaya hevesli kimse. | |||||
Kesim kesmek | Bir karara varıp, caymamak üzere anlaşma yapmak, söz vermek. | |||||
Keskül | 1-Keskin (Bıçak vb.) 2-Sert ve otoriter insan. | |||||
Kessek | Büyük toprak topakları. | |||||
Kete | İçine kuymak konularak yağlı hamurdan yapılan poğaça. | |||||
Keyveni | Aşçı. | |||||
Kezbir | 1-Besinlerin şekerlemesi. 2-Yaprakların yapışkan, saydam salgısı. | |||||
Kıh | Çocuk dilinde bıçakla ya da keskin bir cisimle vücudun kesilmesi, yaralanması. | |||||
Kınnap | Sicim, sağlam ip. | |||||
Kıran giresice | Soyu tükenesice (Beddua). | |||||
Kısmık/Kısmuk | Cimri, eli sıkı. | |||||
Kışgırmak/Gışgırmak | 1-Nefes borusuna bir cismin kaçması sonucu can havline düşmek. 2-Öksürük nöbetine tutulmak. 3-Alevlenmek, harlanmak. | |||||
Kıtkıt oyunu | Yuvarlak çakıl taşlarıyla oynanan bir çocuk oyunu. | |||||
Kıtlama | Küçük küçük ısılarak çayın yanında tüketilen kesme şeker. | |||||
Kıyımsız | Cimri, herhangi bir şeyi vermeye kıyamayan. | |||||
Kip | Sağlam, şık, zarif, biçimli. | |||||
Kirçik | 1-Aşırı kirlenmiş, içine işlemiş.2- Kirden dolayı işe yaramayacak hale gelen bez, kumaş, yün vb. | |||||
Kirtik | Ufalmış, incelmiş sabun. | |||||
Kirtiş | Girinti çıkıntı, pürüz. | |||||
Kişatlamak | Gözetlemek, dikizlemek. | |||||
Kivre | Kirve. | |||||
Kiznek | Birbirine sıkıca yapışmış ve karışmış yün. | |||||
Kiznek çırpısı | Yün çırpmakta kullanılan ince değnek. | |||||
Kocabaş | Renkli pancar. | |||||
Koğa | Kova | |||||
Koğu | Dedikodu. | |||||
Kolçak | Bilekten dirseğe kadar kola geçirilen kolluk. | |||||
Komçek | Birbirini tutmuş, küme olmuş topaklar. | |||||
Koylek | Külek, tahıl ölçeği (16 Kg). | |||||
Koynuna yahlamak | "Koynunu pisletinceye kadar, yanından ayrılmasın" anlamında alaycı söz. | |||||
Köftelet | Bknz: Eşkili Köfte. | |||||
Köke | Dantel veya nakış ipliği yumağı, kuka. | |||||
Kömüş | İştahlı, sağlıklı. | |||||
Kös | Kapıyı desteklemesi amacıyla arkaya konulan kalas. | |||||
Kös kös durmak | Somurtkan, çevreye ilgisiz, hareketsiz durmak | |||||
Köşger | Ayakkabı yapan ya da tamir eden kimse. | |||||
Kötüsüne gitmek | Gücenmek. | |||||
Köz tavası | Sobaya kömür atmak yada kül çekmek amacıyla kullanılan küçük kürek. | |||||
Kubarmak | 1-Kabarmak (Hindi). 2-Kendine aşırı güvenen pozlara girmek. 3-Gururlanmak | |||||
Kubat | Kaba, biçimsiz. | |||||
Kulağasma | Çok iyi olmama hali, biraz, tam değil. (Yakınma sözü) | |||||
Kunnamak/kunlamak | Hayvanların yavrulaması. | |||||
Kurtlamak | 1-Karıştırmak, deşelemek. 2-Araştırmak, üzerine gitmek. | |||||
Kurtlanmak | 1-Uzun süre evde kalıp sıkılmak. 2-Kıskanmak. 3-Kuşkulanmak, işkillenmek. | |||||
Kurtlu | Kıskanç. | |||||
Kuymak | Un ve yağ ile tavada yapılan kahvaltılık aynı zamanda ketenin içine konulan malzeme. | |||||
Kül peynir | Ovalanmış peynir. | |||||
Künde | Hergün, her zaman. | |||||
Künkül | Kakül. | |||||
Küpecik | 1-Küçük küp. 2-Apalak tombul bebek, çocuk. | |||||
Kürsü | Isınmak amacıyla odada bulunan tandırın üzerine konulan tahta yapı. | |||||
Kürtün | 1-Sık, sıkışık, yoğun. 2-Biriken kar yığını. 3-Semer. | |||||
Kürük | Sıpa. | |||||
Küt gitmek/düşmek | 1-Aniden düşmek, yuvarlanmak, yıkılmak. 2-Tandırın yüzeyine yapışmayıp düşen hamur topakları. | |||||
L | ||||||
Laf horata | Dedikodu, lakırdı. | |||||
Lazımlağa | Lazımlık, sürgü. | |||||
Leccetmek | Israrın tadını kaçırmak, aşırı ısrar etmek. | |||||
Loğ | Damların toprağını sıkıştırmaya yarayan silindir taş | |||||
Loloz | İçine kıyma,ıspanak vb. konularak yapılan, uzun ve ince iki kenarı kapatılmış pide | |||||
Löbet şekeri | Küçük tedavilerde kullanılan doğal şeker. | |||||
Lök | 1-Ağırlaşmak, oturduğu yerde kalmak. 2-Erkek deve. | |||||
M | ||||||
Madehoş | Mayhoş. | |||||
Mahana | 1-Mani, engel. 2-Sebep. | |||||
Makat | Duvara bitişik, tahtadan yapılmış sedir. | |||||
Makine | Araba, kamyon gibi taşıtlara eski zamanlarda verilen isim. | |||||
Malamat | 1-Ziyan etmek, rezil etmek. 2-Oyalamak. | |||||
Mamo | Aptal, bön. | |||||
Mandister kumaşı | İngiliz kumaşı (Manchester). | |||||
Mapis/mapus | Hapishane, hapis. | |||||
Maran | Sebze ekilen tarla parçası. | |||||
Marem | Meram, maksat, istek, amaç. | |||||
Mastaba | Yamaç yüzeylerde basamaklanma. | |||||
Maşara | Bağ, bahçede ekim için ayrılmış küçük toprak parçası. | |||||
Maşatlık | Ermeni mezarlığı. | |||||
Mazarat | Yaramaz, zarar veren, yerinde duramaz. | |||||
Mazaratlık | Kötülük yapmak, zarar vermek. | |||||
Mehele almak | Önemsemek. | |||||
Melefe | Yorganın iç kılıfı. | |||||
Melemez | Beceriksiz, eli ağır. | |||||
Mesere | Pekmez yapımı sırasında dut veya üzümün suyunun süzülüp aktığı kanallı taş veya tahtadan araç. | |||||
Metlik | Sopalarla oynanan bir çocuk oyunu (Çelik-çomak). | |||||
Mezbelelik | Yıkık dökük, viran yer. | |||||
Mezetlenme | Nazlanma. | |||||
Mıh | Çivi. | |||||
Mırç olmak | Ezilmiş, çürümüş, cıvımış meyve veya sebze. | |||||
Mırık(h) | Canlılık, moral, sevinç. | |||||
Mırk olmak | Katılaşmış, tutmuş yiyecek. | |||||
Mısmıl | 1-Yeter miktarda, oranda olan. 2-Umulan düzeye ulaşmış. 3-İçe sinesi. 2-İyileşmek, düzelmek. | |||||
Mıymıntı | Uyuşuk ve mızmızca iş yapan. | |||||
Mızganmak | Uyuklamak, içi geçmek. | |||||
Mızgı daralmak | İçi sıkılmak, bunalmak. | |||||
Miccik | Küçücük, minnacık. | |||||
Misafir odası | Genellikle misafirlerin kabul edildiği ve özel günler hariç gündelik yaşantıda kullanılmayan döşeli oda. | |||||
Mucur | Tahıl ölçeği (4 Kg). -Çeyrek Külek- | |||||
Muğur olmak | Önce istemezken sonradan o şeye muhtaç duruma düşmek. | |||||
Muhanet | Zavallı, acınası, yardıma muhtaç. | |||||
Muraz | İstek, gaye. | |||||
N | ||||||
Nacak | Küçük odun baltası. | |||||
Nacar | Usta marangoz. | |||||
Naçar | Çaresiz. | |||||
Nak(h)as | Beklentilerin dışında olan, şaşırtan, nadiren gerçekleşen. | |||||
Nallı | Dediğim dedik, kendisine laf söyletmeyen, inatçı. | |||||
Namazlağa | Seccade. | |||||
Ne baht_ola | Şanslı, bahtı iyiye gitmiş. | |||||
Nebat şekeri | Küçük tedavilerde kullanılan doğal şeker | |||||
Neçe | Nice. | |||||
Nelbeki | Bakırdan küçük, derin olmayan sahan. | |||||
Nezelmek | İncelmiş, seyrekleşmiş, eskimiş dokuma. | |||||
Nezük | 1-Nazik, taze (Bitki). 2-Hassas, kolay etkilenen kimse. | |||||
Niza | 1-Kavga, can sıkıntısı. 2-Ağlamak. | |||||
Niza çıkarmak | Kavga, can sıkıntısı çıkarmak, ara bozmak. | |||||
Nizacı | Kavgacı, geçimsiz. | |||||
Nizalı | 1-Asık suratlı, 2-Ağlamaklı, ağlak. | |||||
Nöker | Kuma. | |||||
O-Ö-P-R | ||||||
Oh etmek | Sarılmak, yanaktan öpmek, hasret gidermek. | |||||
Okuyucu | Düğünlere ya da toplantılara çağrı yapmak üzere görevlendirilen kimse. | |||||
Omaç | Ovalanan yufkaya pekmez ve tereyağı ilave edilerek yenilen tatlı/yemek. | |||||
Ot yastığı | İçi otla doldurulmuş, duvara dayanan yastık. | |||||
Öndüç | Ödünç. | |||||
Öneyi | Uyumsuz, soğuk kimse. | |||||
Öte_geçe | Öteki taraf (Yer). | |||||
Öteden_beri olmak | Telaşlı, heyecanlı, yerinde duramaz olmak. | |||||
Öteğsü | Bir önceki gün, evvelki gün. | |||||
Ötürmek | 1-Büyük abdestini yapmak. 2-Batırmak, berbat etmek. | |||||
Ötürük | İshal. | |||||
Öveç | İki yaşından büyük koyun. | |||||
Özgöğüncüsü | İnsanın yakınındaki bir duruma içten içe üzülmesi, içine dert olması. | |||||
Paçasını çalmak | Kibirli kibirli yürümek. | |||||
Pahalıcı | Pahalıya satan. | |||||
Paklenmek | Paklanmak, temizlenmek, kaybolmak. | |||||
Palavar | Kapının üst sövesi. | |||||
Pallo | Kaba saba adam. | |||||
Papak | Gözleri açıkta bırakcak şekilde örülmüş yün başlık. | |||||
Parmakçalık | Korkuluk, parmaklık. | |||||
Part | Mide, göbek. | |||||
Partal atmak | Palavra atmak. | |||||
Partalcı | Palavracı. | |||||
Patates tatlısı | Yağda kızartılmış patates püresi topaklarına şerbet dökülerek hazırlanan tatlı. | |||||
Pel pel bakmak | Şaşkın, saf bakış. | |||||
Pelesenk | Bir sözün sürekli dile dolanması. | |||||
Pelit gibi | Meşe ağacının tohumundan esinlenilerek sert, sımsıkı anlamında benzetme. | |||||
Pelverde | Kayısı marmelatı. | |||||
Pendir | Peynir. | |||||
Pers olmak | Yüzükoyun düşmek, kapaklanmak. | |||||
Pestikan | Pişirilmiş yoğurttan yapılan ekşi krema. | |||||
Peşkir | Havlu. | |||||
Pırtlatmak | Çekirdekli meyvelerden (Kayısı, vişne gibi) çekirdeğini çıkarma işi. | |||||
Pırtı | Kumaş. | |||||
Piçekli | Havuç. | |||||
Pimpirikli | Kuşkucu, evhamlı. | |||||
Pin | Kümes. | |||||
Pisik | Kedi. | |||||
Pişmancalık | Pişmanlık verecek söz ve davranışlarda bulunmak. | |||||
Piz | Ağaçların ballı salgısı. | |||||
Pöçük | 1-Kuyruk sokumu. 2-Uç, kıyı. | |||||
Pösteki | Keçi veya koyun postu. | |||||
Pürpürüm | Semizotu. | |||||
Rapat | Tandıra ekmeği yapıştırmaya yarayan yastık benzeri araç. | |||||
S | ||||||
Sacayağı | Üçgen biçiminde üç ayaklı, ocak veya mangal ateşinin içine konulan, üzerinde yemek pişirilen araç. | |||||
Saçak | 1-Çatı çıkıntısı. 2-Yer bezi. | |||||
Sak(h)o | Erkek ceketi. | |||||
Sakametlik | Sakatlık, kaza, istenmeyen durum. | |||||
Sal taşı | Tencerede dolma, sarma gibi yemeklerin malzemesini bastırmak için kullanılan pürüzsüz yüzeyli, yassı taş. | |||||
Saldır saldır | Bol, geniş, salkım saçak elbise. | |||||
Saplak | Saplı tas. | |||||
Sarat | Genelde nohut elemek için kullanılan iri gözlü kalbur. | |||||
Sasımak | Kötü kokmak, kokuşmak. | |||||
Satak | Salgın. | |||||
Savan | Kilimden daha ince dokunmuş yayvan örtü, yaygı. | |||||
Sayeban | İstenilen şeyi başkasının sayesinde elde etmek. | |||||
Selpük | 1-Gevşek ya da iri dokulu örgü, kumaş. 2-Aralıklı dizilmiş, sıkışık olmayan. | |||||
Seme | Bön, durgun, aptallaşmış. | |||||
Seme seme | Hiçbir şey olamamış gibi davranmak, umurunda olmamak. | |||||
Sepelemek | 1-Serpmek. 2-Yağmurun çişelemesi. | |||||
Sepreşmek | Askıntı olmak, bulaşmak, rahatsız eden yakınlaşma | |||||
Serseyip | Başıboş kalmış. | |||||
Sevran | Seyrek, gevşek. | |||||
Sevranlamak | Genişlemek, esnemek. | |||||
Seyip | Hayvanları kendi başlarına bırakmak, bir yere bağlamadan ortaya salmak. | |||||
Seyran | 1-Havadar. 2-Seyrek dokulu örgü, kumaş. | |||||
Seyrangah | Açık, ferah, manzaralı yer. | |||||
Sıkı | 1-Sıkıştırma. 2-Cimri | |||||
Sındı | Makas. | |||||
Sınıkçı | Kırık, çıkık tedavilerini yapan halktan kişi. | |||||
Sırışlamak | Kaba dikiş. | |||||
Sırtarmak | 1-Sinir bozucu gülüş. 2-Yakışmamak, uymamak. | |||||
Sille | Tokat. | |||||
Sin_ayağı | Dört ayaklı tahtadan sehpa. | |||||
Sini | Üzerinde yemek yenilen büyük bakır veya pirinç büyük tepsi. | |||||
Sini bağlamak | Ev baklavası ya da kurabiyesinin büyük tepsi içinde üzerine özel örtüsüyle bağlanarak düğün evine gönderilmesi. | |||||
Sinilemek | İnlemek, sinir bozucu ağlama sesi. | |||||
Sinor | Tarla, bahçe sınırı. | |||||
Sirke | Bit yumurtası. | |||||
Sitil | Kova. | |||||
Sivik | Dam ya da çatının uç kısmına yakın kısımları. | |||||
Sofra bezi | Üzerinde yemek yenilen ya da sini veya masanın altına serilen örtü. | |||||
Sok(h)ranmak | Gücenme, gücenik hareketlerde bulunma. | |||||
Somruk | Tülbente sarılmış tatlı bir yiyeceğin bebeklere emzik olarak verilmesi. | |||||
Sosurdamak | Asık yüzle oflayıp puflamak | |||||
Soyk(h)a | 1-İşe yaramaz. 2-Kadın cinsel organı. | |||||
Sozalmak | 1-Suratını asmak. 2-Süzgün durmak. | |||||
Söz temsili | Benzeterek, örneklerle konuyu anlatmak. | |||||
Su dökmek | İşemek. | |||||
Suluk | 1-Oda içerisindeki banyo yeri. 2-Su bidonların konulduğu yer. | |||||
Suran | Tandır yandığı esnada çamaşır yıkama olayı. | |||||
Süğüm | 1-Düğüm. 2-Karışmış iplik. | |||||
Süllüm | Merdiven. | |||||
Sümsük | Uyuşuk, mıymıntı, pısırık. | |||||
Sümündür | En ince bulgur. | |||||
Süt elması | Sulu bir elma çeşidi. | |||||
Sütlü kabak | Süt ve kabak ile pişirilen yemek. | |||||
Süzek | Süzgeç | |||||
Ş | ||||||
Şadıman | Mutlu, sevinçli. | |||||
Şah kilimi | Eskimiş kumaş parçalarının birleştirilmesiyle yapılmış yaygı. | |||||
Şahan | Şahin gibi, atak. | |||||
Şahbaz | Becerikli, atılgan, cesur. | |||||
Şahra | Her iki yanında yük taşıması amacıyla eşeklerin üzerine takılan ağaçtan yapılmış araç. | |||||
Şaplak | 1-Tokat. 2-Alkış | |||||
Şarmuta | Şirret, yaygaracı, geçimsiz kimse. | |||||
Şebapçı | Karşısındaki insanın gönlünü söz ve davranışlarıyla alabilen, kendini sevdirmeyi bilen kimse. | |||||
Şelek | 1-Yük. 2-Zor, yorucu. 3-Ağır sorumluluk. | |||||
Şeytan kaşığı | Uzun tırnak. | |||||
Şıra | Dut şerbeti. | |||||
Şibik | Göz çapağı. | |||||
Şikar | Kıymet vermek, gerektiği değeri vermek. | |||||
Şinanay | Gaz lambası. (Genelde daha küçük olanları için kullanılır) | |||||
Şirelenmek | 1-Meyvenin olgunlaşıp şeker miktarının artması. 2-Nazlanmak. | |||||
Şöğört | Şörük, salya. | |||||
Şu_misilli | "Böylesine güzel olan" anlamındaki söz. | |||||
T | ||||||
Tahta sini | Yerden 15-20 cm yüklekliğinde, üzerinde yemek yenilen tahtadan yapılmış yuvarlak sini. | |||||
Tahtambar | Tahtadan yapılmış ambar. | |||||
Tahtambet | Tahtadan yapılmış asma kat. | |||||
Taka | Duvara oyulmuş göz, niş. | |||||
Takavut/tagavud | Emekli, tekaüt. | |||||
Takıntı | 1-Takı. 2-Dost, arkadaş, metres. | |||||
Talatoş | Kendine bakamayan, dağınık. | |||||
Tama/taman | 1-Demin. 2-'Tamam mı' anlamında söz. | |||||
Tan etmek | Beklenmeyen anda veya şekilde ortada bırakmak, rezil etmek. | |||||
Tan olmak | Beklenmeyen anda veya şekilde ortada kalmak, rezil olmak. | |||||
Tangayaz | 1-Açıkta, uluorta, korunmasız kalmak. 2-Terkedilmek, yüzüstü kalmak. 3-Yeterli tedbir almadan bir işe kalkışmak. 4-Kapıyı, pencereyi dayamak, cereyanda bırakmak. 5-Bulutsuz, kuru soğuk hava. | |||||
Tavatir | İyi, güzel, hoş. | |||||
Tazirlemek | Azarlamak, terslemek | |||||
Tehna | Tenha, ıssız. | |||||
Tekmil | Tamamlanmış, bütün, eksiği olmayan. | |||||
Tekmillemek | Tamamlamak, eksikleri gidermek. | |||||
Telaşe memuru | Telaşlı olmayı huy edinmiş kimse. | |||||
Telefsimek | Bunaltı duymak, içi geçmek, yüreği ezilmek. | |||||
Telis | Büyük çuval. | |||||
Temek | Işıklık, pencere açıklığı. | |||||
Temsil getirmek/vermek | Benzeterek, örneklerle konuyu anlatmak. | |||||
Terçimek | 1-Karın eriyerek yumuşaması. 2-Şekerli gıdaların yumuşak kıvama gelmesi. | |||||
Terek | Raf. | |||||
Terelelli | Oynak, aklı havada. | |||||
Teres | 1-Ahlaksız. 2-Yaramaz çocuk | |||||
Terki | 1-Binek hayvanlarının arka oturak kısmı. 2-Yükü sırtında taşımak. 3-Traktör ya da at arabalarının römork kısmı. | |||||
Ters dombalak | Düşmek, gerisin geriye yuvarlanmak, tersi dönmek. | |||||
Tersik | Tavan taşıyıcısı uzun ağaç. | |||||
Teşt | Bakır ya da alüminyumdan büyük leğen. | |||||
Tezek | Yakacak olarak kullanılmak üzere kurutulmuş hayvan gübresi. | |||||
Tık-tık | Üstü deri tahta terlik. | |||||
Tımsıtmak | Rengini belli etmemek, sır tutmaya devam etmek, sezdirmemek. | |||||
Tızgırmak | Aniden, hızlıca kaçmak. | |||||
Tincik | Kendiliğinden filizlenme. | |||||
Titeklenmek | 1-Gıdaların hafiften küflenmeye yüz tutması. 2-Turşunun yüzeyinde oluşan beyaz tabaka. | |||||
Tok(h)lu | Altı aylık ile bir yaş arasındaki kuzu. | |||||
Tokaç | Yün yıkamada kullanılan kalın sopa. | |||||
Tokuşmak | Kafa kafaya çarpışmak. | |||||
Tokuşturmak | 1-Kafa kafaya çarpıştırmak. 2-İki cevizi birbiriyle kırmaya çalışmak. 3-Değiştirmek. | |||||
Tomca | Toplu, dağılmamış ve bir küme oluşturmuş bitki, dal, yaprak, sap vb. | |||||
Topak ekmek | Tandırda pişirilen, çarpı ekmeğinden daha kalın ve küçük ekmek. | |||||
Totobaz | Ustalıkla herkesi ve durumu idare edebilen, çok bilmiş. | |||||
Tök sözlü | Dobra, sözünü sakınmayan. | |||||
Tölleştirmek | İşleri toparlamak, yoluna koymak. Düzenlemek, düzeltmek. | |||||
Töllü | Derli toplu, düzenli kimse. | |||||
Töllü iş yapmak | Düzgün, tertipli iş yapmak. | |||||
Töremeyesice | 1-"Keşke doğmasaydın" anlamında kızgınlık ve beddua sözü. 2-"İyi ki doğmuşsun" anlamında çocuklar için kullanılan sevme sözü. | |||||
Tuğranda | Turfanda. | |||||
Tuluk | 1-Yanak. 2-Bütün olarak yüzülmüş hayvan derisi. | |||||
Tuman | Külot. | |||||
Tumb | Tümsek. | |||||
Turtur | Tırtıl. | |||||
Tutak | Tencere tutacağı (Bez, örgü). | |||||
Tutamak | Sebep. | |||||
Tutarga | 1-Güvence. 2-Tutulmaya müsait şekilli nesne. | |||||
Tutmaç | Kare kesilmiş erişte. | |||||
Tuz ağusu | Aşırı tuzlu. | |||||
Tüken | Dükkan. | |||||
Türlü tevür | Türlü türlü. | |||||
U-Ü-V | ||||||
Ud altında kalmak | Gönül almaya veya geleneksel saygı çerçevesinde yapılan davranışa ya da iyiliğe karşılık kendini borçlu hissetmek. | |||||
Ud savmak | Gönül alma veya saygı çerçevesinde yapılan davranış ya da iyiliğin karşılığını vermek, sorumluluğunu gidermek. | |||||
Uğunmak | Ağlama, gülme ya da büyük bir acı sırasında tıkanmak, kıvranmak, bayılmak. | |||||
Uppa | İnsanları sözleri ve davranışlarıyla ustaca idare etmesini bilen. | |||||
Usturuplu | Ustalıklı, uygun, derli toplu, işe yarayan. | |||||
Usuhmak | Pusup kalmak, sinmek. | |||||
Uşak | 1-Çocuk. 2-Ahali. | |||||
Üğrülenmek | Hafifçe belli bir ritimle sallanmak | |||||
Ülüş | Paylaşma. | |||||
Üstbaş | Odanın, tarlanın veya bahçenin girişe uzak kısmı. | |||||
Üşük | Üşümüş, üşümeye eğilimli. | |||||
Vabal | Vebal, günah. | |||||
Vala | Kürsünün üzerine sıcağı koruması amacıyla örtülen büyük yorgan. | |||||
Verinkar | Verimli. | |||||
Y | ||||||
Yağarnı | Sırt. | |||||
Yağlık | Mendilden büyük bez. | |||||
Yak(h) | Duvara yapıştırılmış tezek. | |||||
Yamçı | Atın üzerindeyken soğuk ve yağmurdan korunmak amacıyla giyilen keçeden örtü. | |||||
Yarayışlı. | Yararlı. | |||||
Yarımlağa | Tahıl ölçeği (8 Kg). -Yarım Külek- | |||||
Yavsunmak | Gizliden gizliye yardım dilenmek, beklenti içinde olmak. | |||||
Yavşak | Bit yavrusu. | |||||
Yaygı | Yere serilebilecek büyüklükte örtü. | |||||
Yayma | Çok büyük çuval. | |||||
Yekişmek | Durma, oturma, yatma pozisyonlarında toparlanmak, harekete geçmek. | |||||
Yel | Rüzgâr | |||||
Yel girmek | Kas dokusunda ağrılı sertleşme, tutulma. | |||||
Yel Önünün Yengesi | Canı tez, becerikli kimse. | |||||
Yemişan | İğde. | |||||
Yenli | 1-Hafif (Ağırlık). 2-Canı tez. | |||||
Yernen yeksen | Yer ile aynı düzeyde, yer ile bir. | |||||
Yetik/Yetük | Yetişmiş, büyümüş, büyük sayılabilecek. | |||||
Yılan cücüğü | Çok üşümüş el, ayak. | |||||
Yıpıldamak | 1-Kaş, göz hareketi yapmak. 2-Parlamak, ışıldamak. | |||||
Yiğidiken_yık(h)ılasıca | Genç iken ölesice (Beddua). | |||||
Yitimek | Yağlı ürünlerin bayatlamaya yakın koku ve tat bırakması. | |||||
Yoğurt çalmak | Yoğurt mayalamak. | |||||
Yoklamak | 1-Ziyaret etmek, uğramak 2-Hediye vermek. 3-Ağzını aramak. | |||||
Yorçumak | Hem yorgunluk hem de bezginlik ve sıkılmışlık hali. | |||||
Yornuk almak | Yorgunluk gidermek, dinlenmek, nefeslenmek. | |||||
Yu_mak | Yıkamak. | |||||
Yuk(h)a | 1-Yufka ekmeği. 2-Sığ, derinliği az, ince. | |||||
Yumuş | Yapılması istenen şey, rica, buyruk. | |||||
Yumuş uşağı | Getir-götür işleri yapan çocuk. | |||||
Yunmak | Yıkanmak, temizlenmek. | |||||
Yüklü | Hamile. | |||||
Yüklük | Yatak, yorgan gibi büyük eşyalar için yapılmış, duvara gömülü büyük dolap. | |||||
Yülme | Kenger sakızı bitkisinin yenilebilen sap kısmı. | |||||
Yülmek | 1-Kumarda ve oyunda kazanmak. 2-Dalları yaprak ve dikenlerindan arındırmak. 3-Sebze, meyve koparmak. | |||||
Yüreğe oy vermek | İç ezikliğine kapılmak, pişmanlık duymak. | |||||
Yüzgörümlüğü | Damadın gelinin yüzünü açarken vermesi adet olan armağan. | |||||
Yüzünkuylu | Yüzükoyun. | |||||
Z | ||||||
Zaar | Küçük köpek. | |||||
Zahar | Zahir, herhalde. | |||||
Zahra | Öğütülecek tahıl. | |||||
Zahter | Kekik bitkisi. | |||||
Zararı yok | "İyi gibi" anlamında söz dizisi. (Örn: Bugün zararım yok.) | |||||
Zavar | Hayvan yemi. | |||||
Zebil ziyan olmak | 1-Kıymeti bilinmemek. 2-Rezil olmak. | |||||
Zelber | 1-Sıkıntı, yük. 2-Değeri kalmamak, değersiz duruma düşmek. | |||||
Zemheri | Kara kış. | |||||
Zıbarmak | 1.Ölmek. 2.Uyumak. | |||||
Zıkkım | Zehir. | |||||
Zırtaboz | Dalavereci, sözünde durmayan, düzenbaz. | |||||
Zırza | Çengelli, geçmeli kilit. | |||||
Zırzalamak | Kilitlemek. | |||||
Zırzop | 1-Havai, başına buyruk kimse. 2-Yeşil soğandan yapılan düdük. | |||||
Zibil | Çöp. | |||||
Zivziklemek | Birisini bir şey yapmaya, düşünmeye, yönlendirmeye gizliden, ısrarlı bir çabayla teşvik etmek, ikna etmeye çalışmak. | |||||
Zorsunmak | Bir işe başlarkan zoruna gitmek, isteksiz ve ağır davranmak. | |||||
Zöhür | Sahur. | |||||
Zumzuk | Yumruk. | |||||
Güncelleme Tarihi: | 10.09.2017 | |||||
Akil Alparslan | |
Diğer Siteler:
https://akilalparslan.blogspot.com/
https://retroplan.blogspot.com/
https://www.flickr.com/photos/akilalparslan/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder